24 Haziran 2015 Çarşamba

Gerçek mi, Zırva mı??????

İyi hisset, kendine inan, mutluluğu kendi içinde ara, sorunlu insanları hayatından uzaklaştır,
sevgi herşeyin ilacıdır vs vs vs....

Sürekli bunları okumaktan, duymaktan da yoruluyor insan sanırım.

Bu da başka tür bir baskı gibi.

Kendin olmaktan uzaklaşmak gibi..
Hep bir fren, hep bir sorgulama....
"Güzel insan" olmak için çabalama...

Tasvir edilen her kelime çok güzel, yaratılmak istenen insan türü çok cazip...
ama....
ama...
Gerçekler, acıtanlar, kazıklayanlar, yok sayanlar, unutanlar varken bu kadar çok etrafında..

Nereye kadar... Kimin için... Ne için...

İşte bu noktaya geldiğinde de "depresif" oldun derler adama..
Veeee... hop yine başlar, yeniden başlar sana söylenenler :
"iyi hisset, kendine inan, mutluluğu içinde ara, sorunlu insanları hayatından uzaklaştır,
sevgi herşeyin ilacıdır!!!"

Dön dur bakalım... Yaşam geçiyor...

19 Haziran 2015 Cuma

İki ucu........................................


herşeyi yönetmeyi seviyoruz.
Sevgilimizi,
Çocuğumuzu.
Arkadaşımızı....

Yönetilemeyen anlar geldiğinde ise çaresizlik diz boyu.
Tüm bu yönetebilme dürtüsünün zemininde "emin olma" duygusu var sanırım.
Çocuğumun iyiliği için, sevgilimi sevdiğim için, arkadaşım önemli olduğu için...
Hep eminiz.
Hep en iyisini düşünüyoruz diye kendimizi kandırıyoruz.

Oysa ki herkes bir birey olmalı, kendi ayaklarının üstünde durmalı, kararlarının arkasında durabilmeli, kimse kimseye bağımlı olmamalı diye ahkam kesmeyi de biliyoruz.

Ondan sonra çocuğun bir konuda direttiğinde "sen ne bilirsin ki" diye dikleniyoruz.

İki ucu boklu değnek dedikleri şey bu galiba.
En azından şu anda benim elimde tuttuğum değneğin tamamı öyle.

bende bıraktığı mı????
Derin bir mutsuzluk.
Çaresizlik...


15 Haziran 2015 Pazartesi

Yalnızlık... senin yokluğundur...

-- Soğuk nedir?
-- Hiiiç soğuk diye bir şey yoktur...Soğuk sadece sıcağın yokluğudur, bu yüzden uzun kış gecelerinde eksi derecelerle ölçülür. Soğuk yalnızca sıcağın eksikliğidir.
-- Karanlık var mıdır?
-- Hayır, karanlık diye bir şey yoktur, karanlıkta aslında ışığın yokluğudur. Sadece aydınlık tükendiğinde karanlık çöker. Her şey kendi kaynağının iki ayrı yüzüdür; var olan ve olmayan ...
-- Yalnızlık nedir?
-- Yalnızlık diye bir şey yoktur. Yalnızlık senin yokluğundur !...
Nikolay Vasilyeviç Gogol

5 Haziran 2015 Cuma

AZ KALDI...

Az kaldı..
Pazar günü belli olacak onca tantananın sonucu.
Ümidim var mı?
Hayır yok.

Mensubu bulunduğum millete güvenmiyorum.
Balık hafızalı insanlarla yaşıyor olmayı çoktan kabul ettim.

Hani diyor ya herkes,
kendimden vazgeçtim de çocuklarımız için korkuyorum diye..
Aslında çok korkmuyorum sanırım bundan.
Çünkü her zalimin, her psikopatın mutlaka bir son noktası var.
İlla ki tarih  o son noktaya götürecek zalimi de.

Görür müyüm bilmem..
Gelin ata binmiş de ya nasip demiş.
Hoş at bile anladı ne yapması gerektiğini de, bizde tık yok.



4 Haziran 2015 Perşembe

tebrik etmiyorum... kime ne..

İçimden gelmiyor kardeşim...
Şampiyon oldunuz diye sizi kutlamak, aferin demek...
sevmiyorum o iki rengi de, o renklerin takımını da.
Ha diyeceksin ki çok mu seviyorsun kendi tuttuğun takımı...Hayır!
Çok da kızıyorum.

Ama ha sevmediğim insanı yok saymışım, ha takımı yok saymışım. benim için aynı.

O yüzden....
Haketmediğiniz sonucu alkışlamıyorummmm.
nokta!

3 Haziran 2015 Çarşamba

Nazım Hikmet gibi sevmek...

Ah benim sevdasında bencil, 

yüreğinde sağlam sevdiğim. 

Aklıma gelişini seveyim. 

Ne güzel de darma duman ediyorsun beni.




Bu kadar mı güzel sevilir bir kadın.. 
Ancak bu kadar güzel bir adam böyle güzel sevebilir bir kadını...

2 Haziran 2015 Salı

29 HARFE KARŞILIK 9 HARF....

Bazen sadece gidebildiğini göstermek istiyor insanoğlu kendi kendine.

İspat etmek istiyor. Birbirini yiyen kalp ile beyin arasındaki didişmeden yorulan insan, kısaca demek istiyor ki: ikiniz de susun bakalım.Bıktım sizden.Neyin ne olacağına BEN karar veririm..

Verdiği kararla  üçüncü uzuv buna karar vermiş gibi davranmayı seviyor insan. Olaya el koymuş gibi görünmek istiyor.Kalp diyor kal, beyin diyor git. Aslında eğer beynin yanında o küçücük cılız ses yoksa beyin beyhude konuşuyor. O sessiz çığlık ise "mantık".Yoksa mümkün mü beyin tek başına karşı dursun kalbin o inanılmaz inadına, sağlam duruşuna,bulduğu bahanelere, tutunduğu o küçük sebeplere.

Mantıkla itelenen beynin sayfalar dolusu sebebine karşılık kalp sadece tek kelimeyle cevap veriyor:SEVİYORUM diyor.. bu kadar kısa, bu kadar net, bu kadar dolu, bu kadar harfler dolusu... beyin 29 harfin yanına ekliyor da ekliyor dünyanın bütün dillerindeki sembolleri, çizikleri.. ama kalp hiç taviz vermiyor o 9 harften. Beyin sussada bir an yorulup, vazgeçip, usanıp.. beyne ne hacet.. zaten o gidilmeyi hakeden O KİŞİ yapıyor yapacağını. kırıyor, çiziyor, karalıyor, buruşturuyor..elinden ne gelirse yapıyor,hırpalayabildiği kadar hırpalıyor. 

Dedim ya.. bazen insan gitmeyi ispatlamak istiyor. Bedenini,ruhunu sürükleyerek çıkıyor yola.
Beynine diyor ki sakın ola ki konuşma, anladık artık tamam... kalbine diyor ki, sakın mızırdanma, kes sesini.bu sefer hiç olmazsa sus. Bir gün ben senin konuşmalarına kulağımı tıkamayı öğrenene kadar sus. Bir gün senin dediklerin bana anderson'dan masallar kıvamında kalıncaya kadar ses etme. Bir gün ben sana "naber güzelim, gördün mü bak.. başardık" diyene kadar otur oturduğun yerde.


1 Haziran 2015 Pazartesi

"KADIN" OLMAYI UNUTTUK.....

Kadın dediğin sarmalamalı, bağışlayabilmeli, dişi kuş olmalı, anaç olmalı dendi bize.
Öyle öğrendik.
Hayatta ne kadar çok yalnız kaldıysak, bu "yeteneklere"e sarıldık.
Çünkü her düştüğümüzde kalkarken "aferin valla" denilen her cümleyi hanemize gurur yazdık.
Hep böyle olmak zorunda sandık kendimizi.
Buraya kadar sorun yoktu....

Sorun , sadece kendimiz düştüğünde değil de, hayatımızdaki adam sendelediğinde veya başarısız olduğunda, kendimiz düşmüşcesine O'nu pışpışlamayı marifet saymamızla başlıyordu.

O'nun gerçekten desteğe ihtiyacı olduğu zamanlarla, tembelleşmeye başladığı, sürekli kaldırılmaya alıştığı anlara meyil etmesini karıştırmaya başladığımız zamanlarda zurnanın deliği zırt ediyordu.

Belki değişir, şansı yaver gitmedi, bu sefer olmadı ama bir dahaki sefere belki... diye diye kadın olmanın o "yetenek"lerini hiç ettik.

Kadın olmanın o naif, güzel, korunmaya-kollanmaya hazır tarafını unuttuk. Erkekleştik.
Ve buna alıştık, alıştırıldık, normalleştirdik.

Restorana gitttiğimizde garsona işaret eden, araba parkında valeye bahşiş veren, eve gelen ustalarla muhatap olan, marketten torbaları taşıyan olduk.

İçten içe kendimizle sahte bir gurur duyduk. "ayaklarımın üstünde duruyorum ya, hiç bir erkeğe ihtiyacım yok" dedik. Buna inandık ve deli gibi tutunduk.

Çünkü zamanla yalnız olmayı marifet saydık.

Yanlış yaptık.

"Kadın" olmayı becermek de bir marifetmiş.Geç de olsa öğrenmek de güzelmiş.
Teşekkür ederim, bunu bana gösteren adam........